TV Tarihinin İlk Siyah-Beyaz Öpücüğü

1 yorum
Beni tanıyanlar orijinali olsun, sonradan gelen diziler olsun her tür Trek’i ne kadar sevdiğimi bilir. Abrams’ın aksiyon yüklü IMAX filmi rekreasyonunu kendi çapında eğlenilebilir bulsam da, evrenin ruhuna tamamen aykırı olduğundan bunun dışında tuttuğumu belirtmek isterim. Küçükken televizyondan hayal meyal hatırladığım sahneler veya Sadri Alışık’ın hoş referanslarının da bunda etkili olduğunu sanmıyorum. 1960’ların sonlarında insanlara nasıl bir his ya da geleceğe dair umut vermişse, yayına girmesinden 43 sene sonra izlemeye başladığımda bana da benzer şeyleri hissettirdiğini düşündüğümden olabilir. Gene Roddenberry Star Trek’i yaratırken kafasında bir insanlık ütopyası kurdu. İnsanların, geçim sıkıntısı olmadan sadece keşfetmek, kendilerini geliştirmek ve daha ileriye götürmek amaçlı çabalayacakları, sınırsız bir eşitlik, özgürlük ve yaşama saygı evreni hayal etti. Hep iki ileri bir geri gitsek de insanlığın bir şekilde her çukurdan çıkabileceğine dair bir umut verdi.

Roddenberry’nin insanlığa inancı bu denli yüksekken 60’larda halen yaygın sayılabilecek ırkçılığa yaklaşımını tahmin edebilirsiniz. Enterprise’ın mürettebatının ırksal, cinsel ve politik homojenliği kendisinin ve yapımcıların bu konudaki hassasiyetini ve politik doğruculuğunu gösteriyor. Beyaz Amerikan Kaptan James Tiberius Kirk, siyahi Teğmen Uhura, Asyalı Teğmen Sulu, Rus Asteğmen Chekov ve kadınlı erkekli tüm gemi mürettebatı. Takip eden serilerde de benzer durum Deep Space 9’ın siyahi kaptanı Benjamin Sisko ve Voyager’ın güçlü ve anaç kaptanı Kathryn Janeway ile sürdü.



1968 yılının Kasım ayında yayınlanan üçüncü sezon onuncu bölüm “Plato’s Stepchildren” yayınlandığında ABD’de siyah ve beyaz ırklar arası en ufak yakınlaşma hala ihtilaflıydı ve fazlaca yaygara koparıyordu. Bu bölümde Enterprise mürettebatının, telekinetik güçleri olan ve bu sayede istedikleri kişiyi kukla gibi oynatabilen Platonyalılar tarafından esir alınmış ve köle edilmişlerdi. Kaptan Kirk (William Shatner) ile Teğmen Uhura da (Nichelle Nichols) bu bölümde Platonyalılar tarafından ‘kendi iradeleri dışında’ öpüşmeye zorlanıyorlardı. Telekinezi dizinin yayıncısı NBC için öpücüğü açıklaması daha kolay hale getiriyordu. Zaten bölüm boyunca da William Shatner bilindik abartılı oyunculuğuyla bir yandan zorla Uhura’ya yaklaştırılırken bir yandan da “Seni öpmeyeceğim! Seni öpmeyeceğim!” diye bağırıyordu. Öpüşmenin “uzaylı etkisi altında” ve yine de zorla gerçekleşmesi günümüz şartlarından bakıldığında, sadece o şartlarda olabilecek kadar korkunç bir şey fikrini sunduğundan TV ekranları için büyük bir olay değil de gizli bir ırkçılıkmış hissi uyandırabiliyor. Ancak tarihin her türlü yorumunda olayların zamanın şartlarından bağımsız olmadıklarını göz önüne almanın önemini hatırlatmak gerekiyor. (Burada not olarak Thomas Jefferson'ın da kölelik karşıtı bir insan olmasına rağmen kendisinin de birçok kölesinin olduğunu, Abraham Lincoln’ın Kongre’de “Beyler tabi ki siyahların beyazlara eşit olduğunu iddia etmiyorum ancak…” minvalinde cümleler* kurduğunu hatırlatabilirim.)

Yine de öpüşme gerçekleşti ve bu noktada Shatner ve Nichols’ın hikayeleri farklılaşıyor. William Shatner aslında gerçekten öpüşmediklerini, dudaklarının dokunmadığını iddia ederken Nichols aksini savunuyor. Öpüşme esnasında Uhura’nın kafası kameraya döndüğü için bölüm konteksti içinde öpüşmüş olsalar da gerçekte öpüşüp öpüşmediklerini bilemiyoruz.



Sahneye son hali verilene kadar geçen süreçlerle ilgili bir takım renkli hikayeler mevcut. NBC, izleyicilerinden gelecek tepkilerden çekindiği için sahnenin bir de öpüşmenin gerçekleşmediği versiyonunun çekilmesinde ısrar ediyor. Daha sonra Shatner ve Nichols öpüşmenin gerçekleşmediği birçok deneme çekimi gerçekleştiriyorlar ancak Shatner her çekimde yüzünü türlü şekillere sokarak alternatifleri kasıtlı olarak biraz mahvediyor. NBC kadrosu yine de öpüşmeli versiyondan çekindiği için üst yönetime bütün alternatif çekimler izletiliyor. Shatner’ın alternatiflerdeki kendisi için bile yeni sayılabilecek kadar kasıtlı kötü oyunculuğunu gören yönetim “eeh başlarım ulan” deyip ilk halini kabul ediyor.

Nichols daha sonra kendisine ulaşan birçok mektubun şaşırtıcı derecede olumlu ve destekleyici olduğunu belirtiyor. Hatta Kuzey’e nazaran daha ırkçı olduğu bilinen Güneyli izleyicilerden birinden “Ben ırkların karışıp kaynaşmasına tamamen karşı bir insanım. Ama Kaptan Kirk gibi bir Amerikan delikanlısı Uhura gibi güzel hatunu kollarında bulduysa karşı koymamalı” diye bir cevap gelmiş.

Senaryoyla ilgili ilginç başka bir nokta da Nichols tarafından daha sonra aktarılıyor. Nichols’ın bir röportajına göre senaryonun orijinalinde Uhura ve Kirk’ün öpüşmesi gerekiyordu. Ancak NBC kadrosunun çekincelerinden dolayı (Spock en azından Amerikalı değildi)  senaryo Spock-Uhura çiftine çevrilmişti. Sette Nimoy ve Nichols’ı pratik yaparken (çok hoş ^^) gören Shatner ise “N’oluyor kardeşim burada? Uhura’yı biri öpecekse ben öperim” deyip senaryoyu orijinal haline çevirttirdi.

Plato’s Stepchildren TV’de siyah ve beyaz ırklar arası ilk öpüşme olarak en bilinen yapım olsa da durumun aslında bir şehir efsanesi olduğunu belirtmek gerekiyor. 1967’de, Star Trek’ten yaklaşık bir sene kadar önce Nancy Sinatra’nın başrolünde oynadığı ve şarkı söylediği bir video film sayılabilecek Movin’ with Nancy adlı bir TV yapımında bir fotoğrafçıyı canlandıran bir oyuncu Nancy Sinatra’yı hiçbir cinsel çağrışım içermeyen şekilde yanağından öpmüştü. ABD dışında ise dünyada TV ekranlarındaki ilk siyah-beyaz öpüşme Britanya’da Emergency Ward 10 isimli dizide 1964 yılında gerçekleşti ve tarihteki yerini aldı. Tabi bundan önceki birçok yapımda da siyah-beyaz ilişkileri kadar karşı çıkılmayan beyaz-Asyalı ilişkileri ve öpüşmeleri görüldü. Ancak bunlar ayrı bir konu.

Star Trek ırklararası öpüşmeyi ekranlara taşıyan ilk proje olmasa da en çok ses getiren ve hafızalarda yer eden ve belki ırkçılığa bir fiske de olsa darbe vurabilen bir yapım olduğundan TV tarihindeki yeri önemli. İşte bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı Roddenberry’nin evrenini seviyoruz. Live long and prosper kardeşlerim..

* Abraham Lincoln: “I will say then that I am not, nor ever have been in favor of bringing about in anyway the social and political equality of the white and black races – that I am not nor ever have been in favor of making voters or jurors of negroes, nor of qualifying them to hold office, nor to intermarry with white people; and I will say in addition to this that there is a physical difference between the white and black races which I believe will forever forbid the two races living together on terms of social and political equality. And inasmuch as they cannot so live, while they do remain together there must be the position of superior and inferior, and I as much as any other man am in favor of having the superior position assigned to the white race. I say upon this occasion I do not perceive that because the white man is to have the superior position the negro should be denied everything.”

1 yorum :

Yorum Gönder