Dil, Yer-Yön ve Konum İlişkisi

Hiç yorum yok
Uzun sürede kenarda köşede kalmış bazı notlarım vardı. Yayımlamaya hazır yazılar değil maalesef, sadece ihtiyacım olduğundan fikir verecek şeyler.

Üniversitedeyken ikinci evimde, kendim o bölümlerden olmamama rağmen iki ev arkadaşım da Amerikan Kültürü ve Edebiyatındandı, yine İngiliz Dili’nden de birçok arkadaşım vardı. O yüzden dil ve kültürün iç içeliği, birbirleriyle etkileşimleri, dil ve politika, politik dilin medyada kullanımı gibi zaten önceden beri ilgim olan konularda direkt bilgi sahibi olma şansım da oldu.

Uzun zamandır başka birileriyle beraber değilsem Türkçe altyazı kullanmıyorum ve senelerdir sizler gibi yabancı filmler izlemenin verdiği alışkanlığın içinde küçük şeylerin farkına varmak güzel oluyor. Örneğin yönler ve yer tarif etme. (Tamamen kendi kafamda bir inceleme yapacağım, akademik bir dayanağı yok şu an için.) Dikkatinizi çekmiştir, takip sahnelerinde polis telsizinden kaçakların konumuna dair sürekli anons geçilir. “5. Caddeden güneye döndüler. Oradan 2 blok sonra batıya.” Sadece polis sahnelerinde olsa teşkilata özgü bir şey deyip geçebilirdim belki ama yer tarifindeki insanlar da aynı şekilde davranıyor. Bunun dışında cadde ve sokak isimlerinin kullanımlarının çok yaygın olduğunu da söyleyebilirim. “On 27th and 3rd”.

Ben Türkiye’de birilerine adres tarif ederken canım çıkıyor. Cadde ve sokak ismi verdiğimde kimse bir halt anlamıyor. Küçük ara sokaklar için bunu belki anlayabilirim. Ama mesela Üsküdar’ın merkeze inen en büyük caddelerden birinin adını verdiğimde kimse anlamayınca garip oluyor. Türklerin geçmişinden gelen kendilerini illa ki daha büyük bir şeyle kıyaslama ihtiyacından mı bilmiyorum. Ama buralarda adres tarifi çevredeki büyük ve bilinen yapılar baz alınarak yapılıyor. Yapı dediysem heykeller, büyük camiler vesaireler değil. Süpermarketler, bankalar ıvır zıvır. O bahsettiğim büyük caddeyi anlatırken Fahri Atabey derseniz kimse anlamıyor. Kiler’in olduğu cadde dersen bir “haa” sesi duyuyorsun. (Kiler’in Fahri Atabey’den daha önemli olması komik.)

-Akbank’ın yanındaki sokaktan giriyorsun.
-Hangi tarafı?
-Sağından işte.
-Bana göre sağı mı?
-Akbank’ı karşına alınca sağdan.

Ebenin amı. (Çizgimi bozdum) Sokağın adını bilsen de söylesen olmuyor mu güzel kardeşim? Niye ömrümden çalıyorsun?

Sonra biraz araştırma yaptım.

Bu durumun bir benzeri yönler için de geçerli. Kaçınız şu an bulunduğunuz yerde güney neresi, batı neresi bilip, güneşin nereden doğduğunu düşünmeden cevap verebiliyor bilmiyorum ama çok yüksek bir sayı olmadığını düşünüyorum.  Ben bir buçuk senedir çalıştığım iş yerinde bilmiyorum mesela. 1940’larda Benjamin Lee Whorf’un dilimizin düşünme şeklimizi kalıpladığı iddiası ne kadar zamanla gözden düştüyse de, dilimizin düşünce yapımızı bir şekilde şekillendirdiği (kalıplamak değil) son yıllarda daha fazla kabul gören bir fikir haline geldi. Bu durum yönler için de geçerli. Her ne kadar adres ve yer tarifi gibi konularda İngilizcede coğrafi yönlerin daha sık kullanıldığını söylemiş olsak da basit şeyler için bağıl yönler kullanılmaya devam edilir çünkü bu hepimize çok normal ve doğal geliyor. Tuzluğu istediğimiz birisine tuzluğun yerini coğrafi koordinatlar kullanarak vermiyoruz sonuçta. En azından böyle sanıyorduk. Ama yapılan keşifler Dünya üzerindeki bazı topluluklarda bağıl yön kavramı olmadığını, sadece sabit coğrafi yönleri kullandıklarını gösterdi. Örneğin Avustralya aborijinlerinden olan Guugu Yimithirr’ler yanıbaşlarındaki nesnelerden, hatta kendi vücutlarından bahsederken bile sağ, sol, yukarı, aşağı gibi yönler yerine kuzey, güney gibi coğrafi yönleri kullanıyorlar. “Biraz sağa kaysana” yerine “Biraz doğuya kaysana”, “Evin güneyindeki masanın kuzeydoğusuna bırakmıştım”, “Ayağını biraz kuzeye kaydır” gibi cümleler onlarda çok normal karşılanır ve bizim sağ-sol, ön-arka gibi tariflerim kafalarını oldukça karıştırır. Böyle bir dilde konuşanların her an bulundukları ortamın farkında olmaları, içlerinde bir pusula varmışçasına hareket etmeleri gerekiyor aksi takdirde günlük hayatta en basit şeyleri anlamakta zorluk yaşayabilirler.

Dünyada farklı kültürlerin de yönlerini bu yöntemle açıkladıkları, dillerinde coğrafi yönleri kullanan insanların inanılmaz derecede hassas bir yön belirleme duyusuna sahip oldukları fark edildi. Bunu test etmek için yapılan bir denemede sabit yön kavramına sahip dillerden biri olan Tzeltal dilini (Meksika) konuşan bir adam kör karanlık bir odada, gözleri bağlanarak 20 kez kendi etrafında döndürülüyor ve sorulduğunda hiç tereddütsüz doğru yönü gösterebiliyordu.

Anlaşılan dil ve beynin düşünme yapısı arasındaki bağlantı tam olarak çözülmese de konuştuğumuz dilin yer-yön tarifi, mevki belirleme gibi konularda bize bir etki yaptığı da göz ardı edemeyiz.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder